Çevirinin niye’sine bir
yanıt
Artık iyice sıkıldığım bir soru var: “Şiir çevrilemez olan değil midir, öyleyse niye ve nasıl çeviriyorsunuz?” Güya bir soru soruluyor, aslında çevrilemeyeceği yargısı en baştan verilmiş bile. Sondaki “nasıl” ise oldukça retorik, sanki bir miktar cevap hakkı tanıyormuş gibi yapıyor. Eh soruyu soran da kendisini liberal bir düşünür zannetmek istiyor nihayetinde. Oysa yanıt çoktan verilmiş, çevirmenden sadece suçlu bir bilinçle kafasını öne eğip bunu onaylaması bekleniyor. “Niye”nin ardında bir ‘ne diye’ sesini, bu sesin altında da ‘boş yere’ imasını duyuyor musunuz? Ben duyuyorum.
Şiir
çevrilir mi? İyi, sizi memnun edecek biçimde yanıtlayayım soruyu: şiir
çevrilemez. Rahatladınız mı şimdi? Kendinizi hassasiyetleri olan, ince ruhlu
bir insan olarak gösterdiniz, tebrikler. Peki ne yapacağız şimdi? Şiir,
çevrilemeyeceğine göre konuyu da kapatabiliriz o zaman. Şimdi oturun aşağıya ve
kendinizle kalın. Kendinizle kastım, hem gerçekten kendiniz hem de içinde
yüzdüğünüz kültür. Oradan sizi kurtarmaya gelecek bir Shakespeare, Goethe, Dante
veya Brecht, Borges, Bäcker, Christensen de beklemeyin bundan sonra.
Şiiri
çevrilemez olan olarak tanımlamak, bir şairin bakışı olabilir ve bu bakış
şiirin biricikliğinin altını çizmek, değerini bildirmek açısından yararlı
olabilir. Ancak bu cümleyi çeviri faaliyetine yönlendirmek hiçbir şey
kazandırmaz bize, zira şiirin açısından bakınca doğru görünen bu cümle çeviri
açısından trivialdir, çünkü zaten hiçbir sözcük ve hiçbir şey çevrilemez. Bu
yüzden bunu ifade etmekle bir sorunu çözmüş olmayız veya malumu ilan etmenin bu
kadar fiyakalı bir ifadesi de olsa olsa bir gösteri olabilir. Şiir çevrilemez
de başka şeyler çevrilebilir mi? Yaşadığınız bir olayı başkasına anlatabilir
misiniz onu bozmadan? Veya aşık olduğunuz kişiye duygularınızı aktarabilir
misiniz onu sıradanlaştırmadan? Bir katliam aktarılabilir mi yaşananlar hafifletilmeden?
Önem verdiğiniz her şey için böyledir bu. Tüm bunlar sineye çekilir, ama sıra
şiir çevirisine gelince gaddarca saldırılır. Çevirmen de pek sesi çıkmayan bir
insandır ne de olsa, size bir şey olmaz artık. Prestij arttırmanın risksiz ve
bedelsiz bir yoludur bu.
Şiir
çevrilemez önyargısının ardında orijinallere bağlı kalma arzusu, dahası ısrarı
da olabilir. Genellikle şiire dair bir kutsamayı, biraz da şair kültünden
sıyrılma isteksizliğini gösteriyor kanımca bu sadakat. Her ikisinde de dinsel bir
bağlanma var. Bu da hiç şaşırtıcı değil, şiirin ortaya çıkışında ve tarihinde
hükümdarları ya da tanrıları kutsayıcı bir işlev olduğu anımsanırsa eğer. Oysa
şiirler artık büyülenmek için değil düşünmek için varlar, her ne kadar bazı
şairler farklı davranıyor veya bir şairanelik yaratmaya, o eski kutsama
pelerinini kendi üstlerine çekmeye çalışıyorlarsa da. Okur tarafına geçersek, o
da şairlerle, çevirmen gibi “hiç gereksiz” birisi üzerinden ilişki kurduğunu
bilmek istemiyor. Tanrılara değilse de büyük beyinlere yakın olmak isteği öne
geçiyor. Oysa tam da çevirmen, bu kutsayıcılıklardan ve gelenekten sıyrılan bir
düşünmenin başlangıcı olabilirdi. Oysa boş verin edebiyat adına söz alan
birilerinin çeviriyi aşağılamaya doyamamasını; zihniyet, tefekkür ya da kültür
tarihçileri yere göğe koyamaz onu.
Çevirilerin
kötü olabilmeleri çevirmenlerin berbat insanlar olmalarından kaynaklanmıyor. Bu
bir sistem sorunu. Nasıl mı? Yayınevleri, hem de koca koca yayınevleri, az para
verir, ikinci baskılarda daha da az verir; bu yetmiyormuş gibi çevirmene bir
yerden uluslararası destek çıkarsa onun da yarısına konar, haraç alır. Kısa
zamanda köşe dönmeye çalışan yayınevleri de vardır, bunlar amatör çevirmenlere
çevirtir, sonrasında para da vermezler. Kültür Bakanlığı Türkçeye çeviriye
destek verecek zekaya sahip bir kurum değildir. Bunu kültürel zenginleşme
olarak görecek kültürden yoksundur, ödül ve bursları yoktur. Mucizelere yönelik
bir gelecek planlaması…
Yeterli
kaynağa ulaşamayan çevirmenin sadece maddi rahatlığı değil, şiir konusunda
bilgiyi de başka yerde edinip gelmesi beklenmektedir ayrıca. Genelde yetersiz
bir edebiyat kamusunun, eksik kalan tartışmaları, çevirmenlerin edebi
birikimlerinin de eksik kalmasının nedenidir. Ancak bu konuda yetersiz
eleştirmenlere, yetersiz şairlere laf edilmez de, çevirmenlere laf edilir. Kötü
çevirilerin ruhunuzu incittiği kadar “kötü” şiirler ve “kötü” eleştiriler de
size hayatı dar etmiyor mu? Neden bütün sinirinizi kötü çeviriden
çıkarıyorsunuz o zaman? Yoksa şuara ile dalaşmaktan mı çekiniyorsunuz? Nasıl
kötü ve iyi şiir her zaman olacaksa kötü ve iyi çeviri de her zaman olacak.
Biri olmadan diğeri zor. Şiir çevirilerinin beceri düzeyinin şiirlerden daha
yüksek olmasını neden bekliyorsunuz ki? Her şeyde böyle değil mi? Kısaca sorun
sistem sorunudur, ama genellikle suçlanan çevirmen olur.