Dienstag, 27. April 2021

Tsao-Ji’de kitap okumak

  

Tsao-Ji (草祭), Tainan Konfüçyüs Tapınağı’nın karşısında yer alan, ya hiç fark etmeden geçtiğiniz ya da usulca buluştuğunuz bir kitabevi. Kitabevinin bir kapı ve iki vitrinden (Resim 1) oluşan sakin ve özgüvenli cephesi, uyumlu ama ayrıksı, davetkâr ama mesafeli, hem yerel hem küresel oluşuyla bir dizi kontrast içeriyor. Bu kontrastları fark etmemle birlikte, anlamaya ve bir açıklamasını aramaya koyuluyorum ve arkamı dönmemle birlikte de karşımda duran tapınağı buluyorum. Bu andan itibaren kontrastlar kitabeviyle tapınağın ilişkisine dair bir araştırmanın ipuçları, düşünceyi yönlendiren uyaranlar halini alıyorlar. Kitabevinin kendisini tapınaktan başlattığı bir deneyimin veya tapınağı kendi içine kadar soktuğu bir iradenin ilişkisidir bu. Nasıl mı? 

Öncelikle kitabevinin girişi tapınağa veya tapınaklara iki ayrı göndermede bulunuyor. Birçok tapınağa orta değil de sağ veya sol kapıdan giriliyor. Sadece üyelerin girebildiği Tsao-Ji kitabevinin ortada duran kapısı da üye olmayanlara kapalı, sadece sağ ve sol camdan içeri bakmak, içeriye gözlerle girmek mümkün. Ancak tapınak bünyesinde yer alan Eğitim Salonu’nda (Edification Hall) durum başka, tapınak öğrencileri oraya ortadan da girebiliyor (Resim 2 ve 3), kitabevine de üyelerin ortadan girebildiği gibi. Eğitim Salonu’na girenleri bir metin, kitabevine giren üyeleri metinler karşılıyor.

    Resim 2 ve 3

Sahibi ve tasarımcısı Tsai Han-Chung (蔡漢忠), kitabevini sadece müşterileri için mükemmel ve gerekli bir fildişi kulesi olarak bırakmak istememiş. Hemen karşısındaki tapınakla bir diyalog içerisinde tasarlamış. Bu yüzden kitabevinin köklerini tapınağa ve tarihine salmış veya tapınağı organik bağlarla kitabeviyle ilişkilendirmiş. Kısaca, Tsao-Ji kitabevinin vitrini içerisiyle dışarısının ayrıldığı (ya da birleştiği) bir sınır değil sadece. Bu vitrin eskiyle yeninin, kamusalla özelin, kentle inzivanın bir çelişki olmaktan çıktığı bir sahne, bulunduğunuz yerde bulduğunuz bir buluşma noktası. 

    Resim 4 ve 5

 Dışarıda, caddenin karşısında duran Konfüçyus Tapınağı, aynı zamanda Tainan’ın en eski okulunu barındırıyor. Kitabevinin sol vitrininde (Resim 4) birtakım taş parkeler duruyor. Günümüzde birçok mekan vitrininde sadece bir hoşluk olsun diye çeşitli nesnelere yer verildiğinden kolayca gözden kaçabilecek bu parkeler, tapınağın her yerinde olduğu gibi “Eğitim Salonu”nun tabanında da duruyor (Resim 5). Dolayısıyla bir işaret oku içeriyorlar. Yalnız parkeler vitrinde yan yana dizilmek yerine üst üste istiflenmiş halde, adeta tuğla gibi duruyorlar. Bu da ister istemez istiflenişleriyle bir inşa halini çağrıştırıyor. Edification sözcüğünün birinci anlamı olan “eğitim”in yanında ikinci anlamı ‘inşa etmek’i içeriyor (sözcüğün Çincesi de böyle "府學" ve nitekim Türkçede de “inşa” sözcüğü “düz yazı veya şiir kaleme alma, yazıya dökme” anlamını içeriyor). Parkeler bu üst üste yerleştirilmiş halleriyle inşa sözcüğünün kökenlerine inerek, tapınakta ölü bir metafora dönüşmüş sözcüğün bu ikinci anlamını burada açıyor, görselletirşiyor, somutlaştırıyor ve can veriyor. Aslında bu birazdan olacaklara dair bir öndeyiş. Gözümüzü sağa kaydırdığımızda, bu sefer de sağ vitrinde tuğla gibi dizilmiş kitapları görüyoruz (Resim 6 ve 7). Ancak kitapların bir kısmı parkeler gibi yatay olarak diziliyken diğerleri dikey olarak dizilmiş bir halde duruyor. Bu, bu mekânda istif edilenin tuğlalar değil kitaplar olduğunu, burasının bir kitabevi olduğunu söylüyor. Böylece yavaşça yataydan dikeye geçiyor, tapınağın düzeninden kitabevinin düzenine alınıyoruz. Yukarıda dışarı-içeri ayrımı olarak sunduğum durum, bu iki camekân arasında bir diyalog haline dönüşüyor ve ikinci işaret oku, kitabevini işaret ediyor.

    Resim 6 ve 7

Tapınak, “solda okul sağda tapınak” düşüncesiyle inşa edilmiş. Bu vitrin de sol tarafıyla kitabevine, sağ tarafıyla da Konfüçyüs Tapınağı’na gönderme yapıyor. Ancak kitabevinin kapısı, Tsai Han-Chung tarafından ortalanmamış ve böylelikle de vitrini ikiye bölen simetrisi bozulmuş bir halde duruyor. Bu hafif ama belirgin asimetri, yani hafif kayma, diğer kaymaların ve asimetrik ilişkilenmelerin habercisi. Tapınak’a yapılan her gönderge, hep böyle bir kayma ve farklılaşma gösteriyor.

Bahsi geçen işaret okları veya göndergeler göndermekten ziyade birer alıntı niteliğiyle duruyorlar. Alıntılarıyla kitabevini anlamaya nereden başlanacağını gösteriyorlar. Nitekim kapıyı açıp kitapçıya girmemizle birlikte dükkanın (iç) mimarisiyle karşılaşıyorsunuz. Önce küçük bir mekân karşılıyor sizi. Pencereli ve kayan bir kapı, bu mekânı arkadaki bölümden ayırıyor. Arka bölüme geçmenizle birlikte yine aynı durumla karşılaşıyorsunuz, daha arkada daha başka bir bölüm. Kitapçı böyle bölümlenmiş bir halde duruyor. Tapınakta olmayan bir yapı bu, Tsai Han-Chung’un mimarisini, bölüm bölüm ilerleyen bu ikinci biçim belirlemiş görünüyor. Okuma etkinliğinin biçimi olabilir mi bu?

Kitabevinde ilerlendikçe tapınağa yönelik başka göndergeler de beliriyor. Konfüçyüs tapınağının bahçesinde (aşağıdaki resimde bir tanesi görülen) iki kapı yer alıyor. Birinin adı ritüeller kapısıdır, diğerininki doğruluk yolu. Konfüçyanizmin iki anahtar öğesi olan ritüel ve adaleti temsil eden bu kapılardan başka bir yere geçilmez, sadece içlerinden geçilir (Resim 8). Bahçeden gelip tekrar bahçeye dönülür. Kitabevinde de bir kapı var, bu kapıdan da başka bir yere geçilmiyor, metinlerden gelinip metinlere, yani kültürden kültüre dönülüyor. Kısaca bu kapı, metnin veya işaretlerin içinde kalınacağını gösteriyor (Resim 9*). Sadece bu mu?

    Resim 8 ve 9

 Kitabevindeki bu kapı, inşa ederek değil de sökerek yapılmış. Başka bir deyişle kitabevi, mimarın sadece bir şeyleri eklemesiyle değil de eksiltmesiyle (eski yapının bazı bölümlerini sökerek) de yapılmış. Daha üzerindeki eski fayansları bile sökülmemiş bir kapı (Resim 10), giriş katının tabanının kısmen sökülüp açılmasıyla alt kata açılan pencereler… (Resim 11) İnşa etmek ilk olarak kurmayı, yoktan var etmeyi getiriyor akla. Oysa burada eksilterek, yok ederek var etme söz konusu. Eksilterek nasıl inşa edilir? Okuma ediminin yazan ve silen yanı olabilir mi bu? Her okumanın eski bilgileri, her kitabın diğerlerini eksilttiği gibi. Her yeni bilgi, kendisinden öncekilerle mücadeleye girer, onları eskitir ve eksiltir. Nihayetinde kitapların, diğerlerinin savlarını eleyip öne geçmeye çalıştığı yerdir bir kitabevi. Eksiltme de böyle bir olumsuzlama içeriyor. 

Bunun edebi karşılığı eksiltme olurdu. Eksiltilen eski mimari, eskiye dair bir şeyler söylüyor. Ancak eksiltme bir yapısöküm değil sökümyapı faaliyeti burada. Şiirde anlam çoğalmasına yol açabilen eksiltme, mimaride de böyle davranmış, göz birden tüm katların bilgisine açılıyor. Her ikisi de hem okumanın inşaatımsı yanına gönderiyor hem de ayağımızı bastığımız yeri geçirgenleştiryor.

    Resim 10 ve 11 

En arkadaki mekâna geçmenizle birlikte, şaşırtıcı ve merak uyandıran bir sürprizler dizisiyle karşılaşıyorsunuz. Aniden önünüzde bir merdiven beliriyor, ani ve derinleşen bir merdiven (Resim 12). Bu sürprizlerin nedeni, mimarinin ne kadar şaşırtıcı olabileceğini göstermek değil herhalde. İyi bir kitabın bizi alıp daha önce bilmediğimiz yerlere götürdüğü deneyimimizle örtüşüyor bu. Sürprizden başka ne var bu okumanın biçiminde? Karşı tarafa geçmek için önce merdivenle aşağıya inip sonra oradan yukarıya çıkmanız gerektiği. Bazen de öyle olmaz mı, uzun yoldan gidilir, külfetli gelir, ama hedefe varıldığında bunun kaçınılmaz olduğu, böyle olmak zorunda olduğu fark edilir. Bilginin de bilgiye ulaşmanın da birçok modeli var. İşin güzeli ise, buradaki biçimlerin temsil niteliğiyle kalmayıp yer yer okuma eyleminin biçimini yaşantılandırıyor olmaları.

    Resim 12 ve 13

Ardından birden katları boylamasına geçerek yükselen tahta bir merdiven çıkıyor karşınıza (Resim 13). İşlevli bir merdiven değil, bu merdivenle en üst katlara ulaşabilir, ama orta katlara ulaşılamaz. Akla bilginin çabayla elde edilen niteliğini veya okuma ediminin sağladığı ani sıçramaları, ama ulaşamadığı yerler de olduğunu göstermek için orada duruyor olabileceği geliyor. Öte yandan merdiven, daha fazla çağrışımı da harekete geçiriyor. Öğrenme, iki öğesi olmadan düşünülemeyecek bir edimdir: engel ve tekrar. Kitabevinin özellikle en arka mekânındaki müdahaleler, kolayca karşıya geçebilecekken bunu önce alt kata indirip sonra oradan yukarı çıkmak zorunda bırakması, tabana kocaman bir pencere açılmasıyla oluşturulmuş iki kat yüksekliğindeki kütüphaneye ancak devasa bir tahta merdivenle ulaşılabilinmesi, bu iki öğeyi deneyimletiyor. Merdivenler, basamaklarının verdiği zahmetin yanında karşı tarafa geçmek için önce inip sonra çıkmak zorunda bırakmasıyla da engel ve tekrar oluşturuyor. Peki neden bu çileye katlanıyoruz? Yeni görüşlere, yeni anlayışlara başka türlü ulaşamadığımız için.

    Resim 14

Tapınağın dekorlarının yalınlığı, kanaatkarlığı temsil ediyormuş. Kitabevinin merdivenlerinin çıplak betonu da düşünmenin böyle süs sevmeyen yalınlığında. Alt katın taban malzemesi beton, merdivenleri ve merdiven kenarlarıyla birlikte malzeme olarak devreye giriyor. Beton merdiven okuma ediminin aniliğini yansıtırken basamaklar, kitabın düşünmeye yönlendiren yalınlığını ve doğrudanlığını (aracısızlığını) yaşatıyor (Resim 14).

Tsai Han-Chung, bu arka bölüme yaptığı müdahalelerle tüm katları, tüm kitapları aynı yerden görülebilir hale getirmiş ki bu da, binanın yapısının, “inşaatın” görülmesi demek. Her yerde inşaat izleri… Tabanın sökülmesiyle açılan pencere, okumanın bu inşaat halinin, bir değiştirilebilirlik biçiminin temsili aynı zamanda. Ve engelle yalınlığın bir aradalığı çelişki gibi görünse de okuma eylemi her ikisine de gereksinim duyuyor. Kitapla okuyarak ve düşünerek giriştiğimiz ve kendimizi inşa ettiğimiz ilişkinin biçiminin açık edilmiş hali.

Üst kata da çıkıyor merdivenler ve her yerde olduğu gibi orada da tahta merdivenler duruyor. Okuma ediminin bu engel ve tekrar içeren yanına dair hâlâ bir kuşkunuz varsa üst kattaki bir merdiven (Resim 15), ne demek istendiğini nihai olarak söyleyecektir. Kitaplarla dolu olan her bir basamak, tekrarlarla okunduğunu, okundukça da yükselindiğini temsil ediyor. Bunu sağlayan tekniğin adı ise iterasyon. Tekrar, bilinmeyene kapı açan ritmik bir girişimdir.

    Resim 15 ve 16

Ancak aynı mekânda işlevsizce ve ilişkisizce duran bir ikinci merdiven (Resim 16) zihinde soru uyandırıyor. Sorunun yanıtı ise hemen yanındaki pencereden dışarıya baktığınızda duruyor: Wenchang Pavyonu. Tapınağın bahçesindeki, Eğitim Tanrısı Wenchang Dijun’a ithaf edilmiş bir kule bu (Resim 17). Çok değil üç katlı olan bu kule, aydınlanmak için Konfüçyüs Tapınağına gelen öğrencilerin başarılı olabilmek için dua ettikleri tapınak.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  Resim 17

 

 

Tapınak’ta eğitim ve inşa, bilginin aranarak bulunmasını değil de verili bilgilerin aktarılmasını imliyor. Kule ise, bilgiyle yükselmeyi simgeliyor. Bilginin kontrollü, sürpriz sevmeyen bir kullanımı bu. Kule nihayetinde tek bir boyutta ilerliyor. Oysa bilgi değiştirme gücü olan bir şeydir, okumadan, içinize almadan bilemezsiniz sizi ne yöne doğru çekeceğini. Kitabın sürprizleriyle karşılaştığınızda ise farkına varmadan bakış açınızı değişmiş bulursunuz. Kitabevi bilginin, kitabın işte bu öngörülemeyen yolculuklarının biçimini almış. Kule gibi tek boyutta değil, üç boyuta uzanmış mimarisiyle temsil etmekle kalmıyor deneyimletiyor.

Kulenin aksine kitabevinin birçok noktasında gideceğiniz yön konusunda bir seçim yapmanız gerekiyor ve/ya sürprizlerle karşılaşıyorsunuz. Ya bir karar vermeye zorlanıyorsunuz ya da mekânın sizi baştan çıkarmasına izin veriyorsunuz. Kitabevinde ilerlerken bir adım sonrası kestirilemeyen bölümlenmeler, seçenek sunan dallanma ve sürprizler, itaati çağrıştırmıyor. Tabana açılan pencereler sayesinde oluşan saydamlık da buna eklendiğinde kitabevinin açık ve buna karşılık seçenek sunan mimarisi iyice belirginleşiyor. “Eğitim Salonu” sürekli gözetim ve denetime yönelik merkezi bir yapı içerir ve yanındaki kuleyle birlikte öğrencisine “tek bir yolu” önerirken kitabevinin okura dallanıp budaklanarak seçme özgürlüğü tanıyan yapısı, istediği gibi hareket edilmesine fırsat veriyor. Nihayetinde seçme özgürlüğü kitabevinde gördüğünüz, seçebileceğiniz her kitapla birlikte de sunuluyor size.

Okumak zihinde yaşanan bir macera ve bunun sonunda yapılan keşiflerdir. Tapınak alıntılanıyor ve ötesine geçiliyor. Eğitimde eğmek var, öğretim edilgen bir öğrenimi çağrıştırıyor. Konfüçyen otorite kitabevinde simgelerle sınırlı kalmış. Karşı çıkmayan, başkaldırmayan ama alabildiğine dönüştüren bir ilişkilenme bu. Kitabevinin mimarisini ise, konfüçyen otorite yerine bilginin öngörülemeyen otoritesi belirlemiş. Ancak bir başka bakış açısıyla bu mimarinin, hiyerarşiyi ve denetimi öneren Konfüçyüs öğretisinin otoritesinin yerine, deneyimi öneren Zhuang Zhou’nun öğretisini öne çıkardığını da söyleyebiliriz. Konfüçyüs da özgürlük peşindedir, ancak sert ve verili şemaların özgürlüğü getireceğini söylemektedir. Lin-Po Li’nin Verstehen durch Vergleichen adlı doktora çalışması (Karşılaştırarak Anlamak, Humboldt Üniversitesi, Berlin, 2011), tanının göreceliliğine yönelik ve kuşkucu tutumuyla Zhuang Zhou’nun bildiğimiz anlamda özgürlüğe daha yakın olduğunu gösteriyor. Zhuang Zhou da kültürel formları tamamen reddetmez ancak onlara karşı bir esneklik ve spontanlık kazanmaya çalışır. Bu ise deneyim ve kendiliğindenliği öne çıkarmasıyla denetimin kalesine sokulmuş bir Truva atı olmaya yeter.

Karşılaştırarak Anlamak

Zhuang Zhou’nun günümüz özgürlük anlayışına daha yakın olduğunu düşünecek olursak bu, kitabevini eskiyle yeninin buluştuğu bir adres olarak gören ve baştaki kontrastları aşan bakışı da beraberinde getirir. Bu bakışla birlikte diğer kitapçılar da gözlem alanına girer. Örneğin Chengnan sahafı da Tsao-Ji kitabevi gibi eskiyle yeninin buluştuğu bir adrestir ama stratejileri birbirine zıttır. Tsao-Ji bu buluşmayı mimari seçimlerle yaparken Chengnan eski kitaplarla yeni mimariyi çarpıştırarak yapıyor. Tsao-Ji eskiyi kucaklar, dahası bir parçası yapar veya bir parçası olur, eskiyle yeniyi hatlarla birleştirir ve karşı çıkmadan dönüştürürken Chengnan, modern bir prozodiyle, hiç ilişkilendirmeyerek ilişkilendiriyor. Eski ve yeniyi birleştirmiyor, hatta ayırıyor, o kadar ki, insan tekrar birleştirmenin yollarını arıyor (Resim 18). Eski, çağdaşın bu konforlu, rahatlatıcı ama biraz da yabancılaştırıcı çerçevesinde yolunu ararken yeni, başkaldırısını eski kitapların dinginliğinde sınıyor. Eskiyle, ona mesafe almak üzerinden oldukça steril bir ilişki olarak da görülebilir bu. Chengnan sert modernite, Tsao-Ji yumuşak modernite.


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 Resim 18

 

 

Belki de bir başka bakış açısı bu durumu daha anlaşılır kılabilir. Bir kitabevinin geçmişle daha yumuşak, sahafınsa daha sert bir ilişkiye geçmesi belki anlaşılır bir durumdur, şöyle ki: Kitaplar kalemlerdir ve yeniyi yazarlar. Yazarak geçmişin bazı düşüncelerini seçer, dönüştürür ve bize ulaştırırlar. Peki, diğerlerine ne olur? Diğerleri karanlıkta kalır, unutulmaya bırakılır. Öyleyse kitaplar birer silgidir aynı zamanda, eski ve geçersiz ilan edilen bilgileri siler, yenileriyle ikame ederler. İşte bu silip yazmalarıyla kitaplar, yeni başlangıçlardır, her biri bir yeni başlangıç (Tsao-Ji’nin sökümyapı özelliği). Ancak birçok yeni başlangıcın bir aradalığı zorluk çıkarır: her bir başlangıç kendi düzenini hakim kılmak ister, dolayısıyla okurdan kendini kendi yönünde değiştirmesini talep eder. Üstelik her bir değişim, komşu diğer alanlarda da değişimi çağırır. Bu yüzden kitabevi bir savaş alanıdır.

Oysa bir sahaf dükkanı, kitapseverler için görece konforlu, rahatlatıcı bir yerdir. Kitaplar orada pek öyle bir mücadele içinde değildirler, en fazla düşük yoğunluklu bir çatışma içerisinde olduklarını söyleyebiliriz. Onlardan bizi dönüştürmelerini pek beklemeyiz, şimdiki zamana etkileri cılızdır. Daha ziyade kendileri adına konuşurlar, silme işlevleri bitmiştir artık. Kendi geçmişleriyle, dolayısıyla çevreleriyle daha barışıktırlar. Oysa onlar da ilk çıktıklarında yeni başlangıçlar sunmuşlardı, şimdi niye daha az gerilim yaratıyorlar ki? Çünkü o zamandan bu zamana onların köprülerinin altından çok sular aktı ve şimdi biz onların geçmişlerine, dolayısıyla değişim taleplerine dâhil değiliz. Hâlâ kalmışsa da değişim taleplerine iyice kulak verince duyulabilir artık.

Bir kitabevinde yabani hayvanlarla çevrili hissederim kendimi, bir sahafta ise evcil hayvanlarla. Bu yüzden sahaf dükkanı mükemmel bir dünya gibi gelir bana. Uygarlıktan yorulunca kaçıp kaybolabileceğimiz ve hep orada kalabileceğimiz bir yer. Oysa uygarlığın tam da kalbinde olduğumuz halde. Belki de bu yüzden Chengnan eskiyi böyle şiddetle yeniye zorluyor.

Chengnan’ı ziyaretim sırasında klasik müzik çalıyor olması, eski ve yeninin bu çarpışmasından bir harmoninin de bekleniyor olması demek. Eski kitapların eski veya yeni bir çerçevede durmaları onların hangi niteliklerini öne çıkarır sorusu bu aynı zamanda. Chengnan’da muktedir bir biçimde kullanılmış bu modern mimari, eski kitaplarla tarihsellikleri dışında bir ilişki kuruyor. Eskinin öğeleri, eskinin kuralcılığı olmadan, hoş sürprizlerden oluşan bir dünyanın öğeleri olarak kullanılıyor. Bütünsellik kurallar olmadan özgür düşünüşle sağlanıyor belki. Chengnan’da klasik müzik çalması ile de birleşince bu kitaplara bu kitabevinde birer klasik muamelesi yapıldığı da söylenebilir. Bir kavgadan çıkmış, artık başlı başına birer değer haline gelmiş, ancak dirimleri de yıpranmış, klasikleşmiş varlıklardır onlar.

Ancak Chengnan belki de Tsao-Ji ile değil de Tainan City Book Store ile karşılaştırıldığında daha iyi anlaşılabilecek bir kitabevi. Tainan City Book Store eski kitapların bir o kadar eski bir mekanda durduğu, bu yanıyla bizler için çok bildik bir sahaf. Tainan City Book Store’un kapısı yok ya da hep açık. Kentte arasına bir sınır koymuyor. Sadece girişi kolaylaştırmak değil bu. O, kentin bir parçası veya kent onun içinde. Tainan’ın kültürel hatlarının içinden geçtiği bir bağlantı noktası gibi duruyor. Tainan City Book Store çok doğru bir ad. Müdahale etmiyor, bir kendiliğindenlik içinde, kendini bilmiyor adeta.

Tsao-Ji ve Chengnan kitabevlerinin varlığı Tainan City Book Store’un başka türlüsü zaten mümkün değilmiş gibi duruşunu sorgulatıyor. Veya tam tersini sorgulatıyor. Bu açıdan Tsao-Ji’yle bir benzerlik kuruluyor, Tainan City Book Store geçmişle kucaklaşan, çağıran, Tsao-Ji ise kurgusal bir ilişki peşinde. Her ikisi de müdahale etmiyor. Tainan City Book Store ilişkilenmenin bilmeden yaşanma hali, Tsao-Ji ise düşünme nesnesi olan hali… Ancak unutmamak da gerek Tsao-Ji bir kitabevi, Tainan City Book Store bir sahaf.

Önüne buharlı bir lokomotif konmuş bir gar (Taipei Main Station) ya da eski çiftlik aletleri konmuş bir restoranın, kullandıkları göndergeyi işlevsizleştiren ya da indirgeyen, yani aslında ilişkilenmeyen ilişkilenmesi yok bunlarda. Yalnız tüm bunlar bir başka soruyu sordurtuyor: Bu kitabevleri Tainan’da duruyor, Taipei’de de mümkün olabilirler miydi? İstanbul’da mümkün olabilir miydi? Olamazlarsa bu kitabevleri durduklarından başka durmadıkları kentle ilgili de mi bir şeyler söylüyorlar? 

 

* Tüm bu fotoğrafları ben, çözünürlüğü yetersiz cep telefonumla çektim. Fotoğraf çekmek yasak olduğundan, kitabevinin içine dair fotoğrafları, gizliden ve yakalanma korkusu içinde çektiğimden okurdan ricam, bu fotoğraflara yasak yayın torpiliyle bakması. Ortadaki resim kitabevinin çalışanını, kapının içinden bana burada fotoğraf çekilmesinin yasak olduğunu söylerken gösteriyor.