Sonntag, 23. Januar 2022

Kafe Polka

  
Yüzyıllardan süzülerek gelen bir kafe geleneği yok bizde; Baylan, Markiz, Lebon gibi, kendini daha ziyade pastane olarak adlandıran ve kurumsal kalıcılık sağlayamamış bir iki istisnayı saymazsam eğer. Güçlü bir kahvehane geleneği var, ama aynısı değil bu. Hem kadınlar yok orada, hem de iskambil oynanan bir yer halini almış. Ancak yine de bu kültürün kafe kültürüne dönüşmesi zor değil. Sonuçta insanların buluştuğu, gündelik bir ruh haliyle birbirlerine dokundukları veya kalabalık içinde yalnız kalabildikleri yerler burası.

Bunların dışında yeni kafe konseptleri var, ayrı ve kendine özgü birer küme olarak. İlk gruba evsel kafeler demek istiyorum. Bunlar sanki bir geleneği varmış gibi yapan kafeler... Olmayan bir geleneğin duygusu nasıl verilebilir? Başka yerellik, otantiklik, yerleşiklik duyguları devşirilerek verilebilir. Evsel kafeler böyle yapıyor. Evle kafe arası bir çözümle kurulan, özenli ve sevecen bir evin rahatlığının kafeye tahvil edildiği bir denge bu. Başarısı bunun görünmezliği ölçüsünde. Ev, ne kadar hissedilmezse o kadar kafe; ne kadar öne çıkarsa o kadar ev olur. Örneğin ancak bir evde rastlanacak mobilya, duvar resimleri ve süslemelerle, ev sahibinin elinden kek ve pastalarla, seçilen müziklere gösterilen özenle, raflara yerleştirilen kitaplarla, farklı vazo ve saksılarla, özenilmiş tabaklarla, dantelli örtülerle… Öte yandan evden de usulca ayrılarak: birbirinden farklı mobilya ve eşyaların yan yanalığıyla, farklı farklı mekan ilişkilenmeleriyle…

Bir de son yıllarda yeşeren uluslar-ötesi bir hareket olan, barista kafeleri var ki Türkiye’ye de uzanıyor dalgası. Bu kafeler hep daha büyük dekor buluşlarıyla birlikte birbirleriyle daha çok benzeşiyor, tek-tipleşiyor ve standartlaşıyorlar. Bu açıdan evsel kafelerin tam zıddı bir konumda yer alıyorlar. Bu yüzden de ortak bir iç mekan hareketi gibi geliyorlar bana, kaygan bir şimdi, bağlantısız bir anonimlik hepsine ortak sanki.

Evsel kafeler ise bireyselliği veya başka bir değeri kucaklıyor, her türlü tuhaf mekânsal çözümlere, girişimlere yöneliyorlar. Her birinin kendine özgü oluşu bu tip kafelerin ortak paydası. Bu kaçınılmaz kendine özgülük mekânın her yerinde, tüm alt katmanlarında da devam ediyor. Ne barista kafelerinde ne Viyana kafesinde var bu. Bireysellik bir köşesinden diğerine bile farklılık gösteriyor. Barista kafeleri bireysel müşterilerine uygun ortamı, onları rahatsız edecek miktarda bir bireysellik içermemeleriyle sunarken evsel kafeler çeşitlenmiş ve bu sayede birbirini nötr eden bireyselliklerin birlikteliğiyle sunuyor benzeri konforu.

Barista kafelerini birer pasaja, evsel kafeleri ise çeşitlendirilmiş ve çoğaltılmış birer nine evine benzetebiliriz. Özenli bir kendi halindeliğin sağlanması gerekiyor ki ne yapsanız elde edemeyeceğiniz bir durum. Çalışılmış bir rahatlık, bir tarafından mutlaka sırıtacaktır. Bu denge düşünerek değil, el yordamıyla bulunabilir ancak, buradaki yordamında bir kadının eli hissediliyor. Montajların dikiş izleri sert değil; geçişler yumuşak, erkeksi bir hedefe yönelikliğinin yanları görmeyişi yok burada. Aynı konsepti deneyen başka bazı kafelerde hiç de rahat edemediğimi, geçişlerin sertliğinin mekana nahoş bir gerilim kattığını anımsıyorum örneğin. 

Bir asma kat yapılarak mekan fantastik bir yan kazanmış. Hayali bir eski yaratılmış böylece. İki koltuk bir zaman sırtı tezgaha yaslanmış bir halde duruyordu ve Alper’le oturarak, mekânı yararak dışarıya uzanan bir vektörün içine yerleşmiştik. Çift kişilik masalar mekanla dışarısı arası bir yere sığındırırken altı kişilik masa mekânın içiyle bütünleşiyor, mekânı kutluyor. İçecek ve yiyeceklerin servise hazırlandığı yere tezgah desem olmaz (dışarıya kapalı çünkü); banko desem olmaz (açık çünkü); mutfak diyebilirdim, ancak önüne konmuş raflar belli bir geçirgenlik sağlıyor. Bu mutfak ya da tezgâhın ön yüzü farklı renklere boyanmış tahtalar birleştirilerek yapılmış, ancak boyalar da yıpranmış bir halde duruyor ki bu da ayrı bir eskilik yanılsaması oluşturuyor. 

Dünyalar eski dünyalardan yapılıyor[1], burada da montajlanmış farklı geçmişler geçmişsiz bir eski yapıyorlar. Barista kafelerinin, kaygan uluslararasılığından ve büyüdükçe içeriksezleşen ortak paydasından farklı bir yapı bu. Bu çok nişli ve montajlı evsel kafeler, zamanda saçılan mobilyalarıyla transkültürel, ayrı ve yine batılı bir mobilite sunuyorlar. Muhtemelen bu yüzden Alper İrlandalı kafe diyor, yeterince uzak ve yakın İrlanda. Oysa polka bir Bohemyalıdır ve Çekçede Polonyalı kadın anlamına gelir. Transkültürelliği en baştan içinde barındıran bir sözcük. Gelenekten nasıl uzaklaşmak isterdiniz? Kaygan ve sade versiyonuyla mı, yoksa ayrıntılı ve geçişli versiyonuyla mı? Yalnız ne zaman Kadıköy’e gitsek ayaklarımız bizi hep oraya çekiyor.



[1] Dünyalar Nasıl Yapılır?, Nelson Goodman, çeviri: Akın Terzi, Pan Yayıncılık, İstanbul, 2010.