Donnerstag, 24. Oktober 2019

Brunnenmarkt



ist der Ort. Wo man nahekommt, ohne sich zu berühren. Dort, wo zwar der gute Wille am Werk ist, aber lediglich den Kontrast sichtbar macht. Man geht aufeinander zu, jeder bleibt doch zu Hause. Man kommt zusammen, um zu sehen, dass das nicht geht. Man ist auf dem gleichen Grund Hintergrund zueinander. Die beiden Seiten des Mondes sind am gleichen Ort. Der Andere ist so real und gleich abwesend.

Die Sehnsucht ist da, wer ist aber der andere? Die, die Trost suchen, bekommen die Bitterkeit zurück. Der gute Wille spürt die Grenze und ihre Unüberschreitbarkeit. Die andere Seite ist so nah und fern. Die große Unübersetzbarkeit entleert den Raum.

Wenige verwirrte Wesen wechseln zwischen den Seiten. Doch vergessen sie beim Aufenthalt einer Seite die andere gleich. Die stummen Nomaden. Man weiß das wenigstens, dass die beiden Seiten unübersetzbar bleiben. Eine Brücke der Unübersetzbarkeit? Fern den beiden und einsam. In der Einsamkeit des Seitenspringers. Wie verhält sich die Übersetzung einer Unübersetzbarkeit? Ein Sprachlossein in Ermangelung großer Lösungen? Eine Übersetzung der kleinen Schritte im geschichtlichen Prozess vielleicht? Haben wir die Lust und den Drang dazu?

Julischka Stengele übergab in ihrer Performance in der 20 Jahre Feier von Soho in Ottakring jeweils eine Perle aus ihrem Mund in die Weingläser und servierte sie zu den eingeladenen Gästen. Würden Sie aus einem von diesen Gläsern trinken?

Dienstag, 1. Oktober 2019

Doğum gününüz kutlu olsun Sayın Osman Kavala



Hiç tanışmadığım Osman Kavala’yla muhtemelen de hiç tanışmayacağım. Hakkında sadece çok iyi şeyler duyduğum, haksız yere ve muhtemelen hiç kimsenin bilemeyeceği bir hesapla içerde tutulan bir insan. Destek verdiği sivil toplum kuruluşlarını, yayınevini, Diyarbakır Sanat Merkezi’ni biliyorum. Bildiklerimin bilmediklerimin yanında çok az bir yer tuttuğunu da tahmin ediyorum ancak bu kadarı bile insana parmak ısırtıyor. Hani çok zengin olsam neler neler yapardım der ya insan, işte onları ve daha fazlasını yapan insan benim için. Veya hayal kurar ya insan, ah keşke şöyle şöyle bir hami olsaydı, şunları şunları destekleseydi diye, o işte o insan. Türkiye’nin o çorak arazisini, çölünü inatla ve çoğumuzdan daha fazla yeşertmeye, bir habitat yaratmaya çalışanlardan biri. 

Sanata destek veren, hatta daha büyük ölçekte destek veren varsılları oldu bu ülkenin. Ancak sanatın yanı sıra sivil toplumun gelişmesi, öne çıkarılması, devletin tektipleştiriciliğine inat halkların çoğulluğunu korumak için çalışanını, hele hele bu desteği geçmişin ve şimdinin yaralarını iyileştirmeye yönelik verenini pek bilmiyorum doğrusu. Yaptıklarının hepsi de evrenselci, dolayısıyla sağaltıcı. Sosyalist olmak da gerekmiyor tüm bunları yapmak ve yapılanı anlamak için, vicdanlı olmak yeterli. 

Şu kısa ama o kadar da kısa olmayan ömrümde şiire verdiğim emeklere bakıp da bir işe yaradı mı, yaradım mı acaba dediğim anlar çoğunlukta. Çok işe yaradığından emin olduğum ve dahası (kıskanmamayı başarıyorsam) gıpta ettiğim insan ise Osman Kavala. Öyle hamiliğini yapıp köşesine çekilenlerden de değil. Canı gönülden yapıyor yaptığını. Yaptıklarıyla göz önünde veya manşetlerde olmayı da seçmemi, tabii şimdi devletimiz sayesinde gözler önünde, manşetlerde ve de gönüllerde. Zorla bir kahraman yaratılıyor. Yaptıklarını sadece küçük bir çevrenin bildiği bu insan, şimdi kamunun bilgi ve ilgisine mazhar olmuş durumda.

Onun çağdaşlığı böyle öne çıktıkça karşısındakilerin köhneliğinin altı daha da kalın çiziliyor, onun iyilikleri fark edildikçe karşısındakilerin kötülüğü zihnimize kazınıyor. Ve o kadar köhne, o kadar kör, o kadar hissizleşmişler ki tüm bunların kendilerine hiçbir dönüşünün olmayacağını zannediyorlar. Onu içeride tutan kör rövanşizm, yitirdiği bağlamını anlamsız öfkesiyle bir arada tutmaya çabalarken aslında bizi daha çok bir araya getirip bağlamımızı daha iyi bulmamızı garanti altına alıyor. 

Kuşkusuz burada kazanan taraf Osman Kavala değil, hapiste geçirilen günlerin telafisi neyle olur ki. Keyfi kaçmasın, morali bozulmasın diye üstüne titreyeceğimiz bu insanı şimdi biz hapishanede tutuyoruz, neredeyse iki yıldır. Tek yapabildiğim arada kaç gündür tutuklu olduğuna dair rakam paylaşmak facebook’ta. Ama onun varlığı hepimizi düşündürtüyor, sessizce gösteriyor. Belki cesaret vermiyor bir Ahmet Şık gibi, ama ortak iyiliğimiz, sağlıklanmamız için yaptıklarıyla orada olan bu insan, kendisiyle birlikte direnme arzusunu uyandırır ve hep bir yürekten bulunduğu yerden çıkmasını istetirken bize bir biz olduğunu fark ettiriyor, birleştiriyor. İnsanın haksızlıklardan hangisine yetişeceğini, hangisiyle mücadele edeceğini şaşırdığı ve bunlara sürekli yenilerinin de eklendiği bu ülkede Osman Kavala artık, kâbustan çıkış olmadığına dair korkularımızın bir kez daha onaylandığı vakayı değil tam tersine birbirimiz görülmez dayanışma bağlarıyla bağlandığımızın görünürlüğü, somutluğu oluyor. Alçak gönüllü ama yüksek hayalli bu insan, içeride tutuldukça içimize yerleşti yerleşiyor. 

Nice yıllara Sayın Osman Kavala. Umarım nice nice yıllar birlikte oluruz, bizi onurlandıran hayallerinizle birlikte, hep birlikte ve daha başka hayaller inşa etmek üzere.